ulak, yönetmenliğini ve senaristliğini çağan ırmak'ın yaptığı 25 ocak 2008 tarihinde gösterime girmiş olan fantastik/dram türünde bir türk sinema filmidir. filmin süresi 109 dakika olup yapımcılığını avşar film üstlenmiştir.
filmin oyuncu kadrosu
1. çetin tekindor
2. hümeyra
3. yetkin dikinciler
4. cemal hunal
5. ömer hüsnü turat
6. melis birkan
7. şerif sezer
8. feride çetin
9. atakan yağız
10. kaya akkaya
filmin konusu hakkında
ilk olarak filmin konusu hakkında birkaç kelam etmek gerekirse, eski bir hekim olan zekeriya köy köy dolaşıp çocuklara kendi masalını anlatmaktadır. masal ulak ibrahim'in kötülere verdiği ders üzerine kuruludur. aslında masaldaki kahraman ulak ibrahim zekeriya'nın öldürülen oğlu mehmet'tir. filmin konusuna biraz değindikten sonra şimdi filmin anlattıklarından biraz bahsedelim.
ulak zamansız ve mekânsız bir filmdir. film fantastik ve masalsı bir anlatımın getirdiği, hep bildiğimiz ama kaçındığımız acı gerçekleri yüzümüze bir tokat atarcasına sert ve kupkuru bir rüzgârla anlatıyor. film zaman ve mekân belirtmeden çok eski zamanları anlatırmış gibi yapsa da aslında yaşadığımız modern zamanların gerçeklerini anlatmaktadır. bu gerçekler hemen hemen hepimizin kaçındığı, korktuğu ve korkudan bir kenara sinip çekildiği olaylardır. hadi şimdi filmin bizlere o masalsı anlatımla göstermiş olduğu gerçeklere bir göz atalım.
hepimiz kötülerin yaptıklarından, kötü diye adlandırdığımız insanların zulümlerinden korkuyoruz. korkularımız bize göz göre göre bu zulümlere katlanmamıza sebep veriyor. her gün 3 maymun oyununu sahneye koyuyoruz ve bu oyunu çok da güzel oynuyoruz. bizi sıkıntıya sokacak bir olay mı var hemen ben görmedim, duymadım, bilmiyorum diyoruz. hatta artık 4 maymunu oynuyoruz görmedim, duymadım, bilmiyorum ve düşünmüyorum. hep aman bana bir zarar gelmesin de o zarar kime gelirse gelsin düşüncesindeyiz. zalim gözümüzün önünde zulmüne devam ederken biz bu bütün olanları görmezden geliyoruz sanki kör olmuşçasına. peki bu bütün olanları görmezden gelen, korkup sinen yani bizler kimiz aslında? biz dediğimiz insanlar topluluğu, ulak filminin her sahnesinde kıyasıya suçladığı bizler kimi zaman çocuğunu acımadan döven, işkence eden ailelerin yan komşusuyuz, kimi zaman tecavüz edilen kızını suçlayıp öldüren babaların akrabasıyız ve kimi zaman sokak ortasında kapkaç terörüne maruz kalıp yerde sürüklenen, yaralanan genç kızı görmemize rağmen yolumuza devam eden sıradan halkız. ne olursak olalım hepimiz kötülerin yaptıklarına boyun eğiyoruz, hepimiz korkudan yardım ihtiyacı duyan insanlara dahi yardım etmiyoruz. sanki üzerimize bir ölü toprağı serpilmişçesine, sanki hepimiz canlı bir hayaletmişçesine bu hayatta yokmuşuz, yaşamıyormuşuz gibi davranıyoruz. aslında yaşayan ölüler gibi davranan bizler kendimize bir soru sormamız gerekmez mi? tüm bu yaşananları görmezden gelmesek, yaşanan bu çirkin hadiselere müdahale etsek, zalimin zulmüne karşı çıksak neler değişir bu hayatta? aslında bu sorunun cevabı tek bir sihirli kelimede gizli o da "cesaret".
hepimiz kötü diye adlandırdığımız insanları gözümüzde büyütüyoruz, onlara hiç yenilmeyecek birer devmiş muamelesi yapıyoruz. aslında o kadar iyi biliyoruz ki o kötü dediğimiz insanların en ufak bir olayda kaçacak ilk kişiler olacağını, kötü dediğimiz insanların bir korkaklar topluluğu olduğunu o kadar iyi biliyoruz ki. bütün bunları en az adımız kadar iyi bilmemize rağmen duyarsız kalıyoruz, vurdumduymazlık yapıp "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" diyoruz. sanki o yılanın gün gelince bizide sokacağını bilmiyormuşçasına, sanki zulmün bizi bir gün amansızca yakalayacağını bilmiyormuşçasına yaşıyoruz.
en komiğide aslında bizim hiç yenilmez dev gibi gördüğümüz o zalim bir gün ölüp, toprak olunca mezarı başında bir dua edenin bile bulunmamasıdır. hatta zamanında yaptığı zulümlere göz göre göre meydan veren bizlerin zalim ölünce bayram etmesi, "oh be kurtulduk" demesi ne kadar komik değil mi? peki bizim hiç mi suçumuz yok? zalimin zulmünü engelleyebilecek durumdayken müdahale etmeyen bizlerin hiç mi suçu yok ki zalim ölünce bayram ediyoruz? biz böyle vurdumduymaz oldukça yeni zalimler türemiyor mu, yepyeni kötüler üreyip yine zulümlerini iyi insanların üzerinde uygulamıyorlar mı? tüm bunların cevabı aslında çok basit değil mi? hepimiz suçluyuz en az zulmü yapan kötü kadar, hepimiz zulme uğrayanların günahına girdik, korktuk, kaçtık ve sindik. sonuçta hepimiz birer zalim olduk, iyilerin günahına girdik. böyle devam ettikçe, bizler böyle vurdumduymaz oldukça hepimiz bu günahların azabını bu dünyada birer birer çekeceğiz.
işte ulak, zekeriya'nın masalsı dilinden biz izleyicilere kötülere karşı durmanın önemini anlatıyor. kötülerin zulmüne göz göre göre karşı durmayıp zulme ortak olan insanların bir gün azabı en keskin şekilde göreceğini anlatıyor. film o masalsı anlatımında ulak ibrahim karakteri ile aslında bizlere bir yudum "cesaret" zerkediyor. ulak diyor ki zekeriya'nın dilinden, ey insanlar zulme ortak olmayın, kötülerin şerrinden korkmayın, vurdumduymaz olmayın, küçücük bir "cesaret zerresi" dahi kötüleri yenmek için yeterli, yeter ki siz bunu isteyin.
ulak filmi ile ilgili satırlarımı en iyisi şu sözlerle bitireyim. "hepimiz birer gerçektik aslında ve birer masaldık gelip geçen bu dünyadan"
filmin teaser ından alıntı
en derin kuyudan daha derindeydiler.
en karanlık kalpten daha siyahtılar.
hiç umut yoktu.
ve bir gün, heybesinde sırlarla, uzak bir diyardan "o" geldi.
onlara sevmeyi, inanmayı ve cesareti anlattı.
inananlar beklediler çünkü biri daha gelecekti.
bazen tek çare bir hikayeye inanmaktır.
bir deli rüzgar kalmış geriye, o da ulak'ın adını fısıldamış unutmayın diye.
29 Ağustos 2009 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder